Yağmurlu bir pazar gününde,suya hasret bir şehirde, bir festival. İsmi sanki bugüne dair Sulukule Festivali.
Yüzleri güleç; mekanları biharap olsada...umutları var,umuda varan adımlar olmasada. Ama hep şen, hep gülümser, hep inadına mutlular zahirde bu insanlar. Gerçi tek tek konuşmaya başlarsan dertleri çok ama sanki şarkıdaki "Derdim çoktur hangisine yanayım"der gibi “derdimiz zaten çok” o zaman "nalına da vur"deyip es geçmişler hayatın çilesini, kederini, çekilmezliğini...müziğe adamışlar kendilerini, her biri sanki bir orkestra gibi, çalıyor, söylüyor, raksediyor ve hakeza... Burada hayat farklı yaşanıyor, burası şehirden ayrı, şehrin içinde keyifli kalmayı becerebilenlerin mekanı. Bu semtte her zaman bir cümbüş var. Sebep bazen bir düğün, bazen asker uğurlama, bazen sünnet merasimi, bazen de nedensiz. Bir enstürman tınısı yeterli ellerin şaklaması, kalçaların oynaması için, hemen başlıyorlar "Abee bitmez bu dünyanın çilesi" der gibi, atıyorlar sahneye bedenlerini. Ayaklarda derman, ciğerde nefes tükenene kadar oynuyorlar oynuyorlar...
Klarnet çalan bir çocuk gördüm, henüz 14-15'inde, bir çalıyor ki enstürmanını, en derinine ulaşıyor insanın, en can alıcı yerinden vuruyor. Merak ediyorum ve soruyorum çocuğa "Kaç yaşından beri çalıyorsun klarneti ?"Cevap: "Abe bilmemki" diyor. Anlıyorumki, bu sesle anne karnında tanışmış, nasıl bir istidat verilmişse bu insanlara, müzik aletinin türü çok önemli değil, hepsinden ses çıkarıp, hepsine ruh verebiliyorlar .İnsanın içinden şu geçiyor; keşke imkan olsada bu insanlar konservatuar okusa, akademik olarak geliştirseler kendilerini; fakat heyhat, maddi sıkıntı buralara o kadar hakim ki; ekmeğin yanına katık olsun da ne olursa olsun dercesine.Karınları doyunca dünyanın en bahtiyarı addediyorlar kendilerini...
Sulukule festivalinin bu yıl 3.sü düzenleniyor, dünyanın her yanından romanlar bu festivale rağbet gösteriyor, tabii roman müziğini severler de,bir nevi sanat etkinliği olmuş bu festival.
Bir sonraki festival mayıs ayında meraklılara duyurulur.